Yaz dönemi yaklaşmaya başlayınca aklımıza ilk gelenlerden yaza bedenimizi de hazırlamak, mayo giymeye hazır olup olmadığımızı sorgulamak…Günümüz dünyasında estetik kaygılar, her zaman vurgulanan dış görünüş bir şekilde bizi etkilemeyi başarıyor. Sosyal medyada çok da gerçekçi olmayan, doğallıktan uzak kusursuz vücutları görmek bize iyi gelmeyebiliyor. Hatta zaman zaman mayomuzla nasıl görüneceğimiz zihnimizde kaygı bile yaratabiliyor, kendimizi gördüklerimizle kıyaslayabiliyor, yetersiz hissedebililiyoruz. Konu mayo, bikini giymek olunca birçoğumuz güvensiz ve kırılgan bir hisle bir arada kalıyoruz. Buna bağlı olarak da bedenimizin mayo giydiğimizde istediğimiz gibi görünmeyeceğine dair düşünceler, kaygılar denizin, güneşin tadını çıkarmamızın önüne bile geçebiliyor. Ben de bunları deneyimliyorum diyorsanız emin olun…
Yazar: Naz Töz
Yazar: Klnk. Psk. Naz Töz Ne kadar zor bir süreçten geçiyoruz bir yılı aşkın süredir… Çoğumuz için evde neler yapabileceğimize dair duyduğumuz heyecanın yerini bu sefer tükenmişlik, bıkkınlık aldı. Belki de karantinanın ilk zamanlarımızda yaptığımız şeyler bize artık zevk vermiyor… ‘‘Artık içim daralıyor bu durumdan’’ diyorsanız bilin ki yalnız değilsiniz…Belirsizliğin hala devam ediyor olması bir yanımızla bizi hayal kırıklığına uğratırken sanki derin bir çaresizlik hissiyle de bir arada bıraktı. Peki durum böyleyken psikolojimizi korumak için neler yapabiliriz? -Kendinizi dinlemeyi ihmal etmeyin: Evdeyken kendinizi kısıtlanmış, bunalmış hissettiğinizde kendinizi bir şeyler yapmaya zorlamaktansa bu sürecin en başından beri kolay olmadığını, kendinize şefkat…
YAZAR: UZMAN KLİNİK PSİKOLOG NAZ TÖZ Cildimiz her birimiz için çok kıymetli. Kullandığımız ürünlerle, yaptığımız bakımlarla cildimize en iyi gelen her ne ise onu bulmaya çalışıyor; daha canlı, daha parlak bir cilde sahip olmak istiyoruz. Hiç şüphesiz ki duygusal olarak nasıl hissettiğimiz, içimizde neler yaşadığımız da cildimizi etkiliyor. Duygularımızı ifade edemediğimiz bazı zamanlarda cildimiz bir aracı işlevi görüyor sanki. Biliyoruz ki psikolojik açıdan iniş çıkışlar yaşadığımız dönemlerde; üzgün, öfkeli veya depresif hissettiğimizde cildimiz daha solgun ve cansız görünebiliyor. İçinize attığınız sizi zorlayan, üzen bir durum da ifade edilemediğinde cilt sorunlarını tetikleyebiliyor. Yani nasıl hissediyorsak cildimize de yansıyor. Peki içinizde tuttuğunuz…
Editör: Uzm. Klnk. Psk. Naz Töz Hayattaki büyük yaşam değişikliklerinin etkilerini en fazla gördüğümüz yerlerden birisidir sosyal ilişkilerimiz. İçinde bulunduğumuz günlerde sevdiklerinizi, iş arkadaşlarınızı, yakınlarınızı her zamankinden daha çok özlediğinizi hissedebilir, kendinizi daha yalnız, daha izole bir noktada bulduğunuz anların arttığını fark edebilirsiniz. Peki sosyal mesafeli yaşamda pandemi yalnızlığı ile nasıl baş edeceğiz? – Yalnızlığı da konuşulabilir hale getirin. Nasıl hissettiğinizi ifade edin, yalnızlıkla birlikte kaygı, korku, üzüntü her ne yaşıyorsanız onun adını koymak bile duygunun yoğunluğunun azalmasını sağlar. Güvendiğiniz, sevdiğiniz bir yakınınızla paylaşmak daha da iyi hissettirecektir. – Sosyal medya detoksu yapmayı ihmal etmeyin! Çoğu insan sosyal medyada olduğundan…
Sabah kalkar kalmaz hiçbir şey yapmak istemediğiniz, keşke tüm gün yatağımdan çıkmasam diye iç geçirdiğiniz oluyor mu? Karantina, sosyal izolasyon, evden çalışma süreci derken bir de üstüne yaz gelmesi tuzu biberi oldu … Sanki iyice karıştı rutinlerimiz, işlerimizi erteler, kendimizi hiçbir şey yapmak istemezken bulduk. Üzerimizde bir tembellik, bir rehavet… Yapmamız gereken işleri erteleyince bu da zaman zaman bizi strese sokup kendimizi daha kötü, hatta suçlu hissetmemize neden olabiliyor. Tüm yaz böyle geçemeyeceğine göre bir şeyler yapmanın vakti demektir. Peki üzerimizdeki tembelliği biraz olsun atıp harekete geçmek için neler yapabilirsiniz? Önce küçük hedefler Yapmak istediğiniz işle ilgili küçük ve ulaşılabilir…
En son üzgün, depresif veya kaygılı hissettiğiniz, evde canınızın sıkıldığı bir anı düşünün, fiziksel olarak hiç aç olmadığınız halde, kendinizi bir şeyler yerken buldunuz mu? Tam da bu noktada yemek duygularınızı doyurmak için bir araçtır aslında. Size iyi geleceğini düşünerek yediğiniz her şey anlık olarak sizi rahatlatsa da uzun vadede suçluluk, pişmanlık gibi duygularla bir arada kalırsınız. Peki sonra? Suçluluk, pişmanlık gibi duygularla bir arada kalıyor olmak sizi tekrardan yemek yemeye yönlendirir; kısır döngü! İşte bu kısır döngüyü tersine çevirmek için hangi duygular ile bir arada kaldığınızda açlığınızın tetiklendiğini fark etmek ve yemekle duygusal olarak nasıl bir ilişkiniz olduğunu anlamak…
Bağlanma Stiliniz Romantik İlişkinizi Nasıl Etkiliyor? İlişkilerinizde hep tekrarlayan bir şeyler olduğunu fark ettiğiniz oldu mu? Kendinizi benzer bir durumda, o tanıdık hisle bulduğunuz; partnerinize ulaşamadığınızda yüzlerce mesaj bıraktığınız veya istemediğinizi düşünüp bir türlü gerçek bir ilişkiye adım atamadığınız? İşte bağlanma stilinizi bilmek tüm bu sorulara cevap ararken, ilişki dinamiklerinizi anlamlandırmaya çalışırken size bir ışık tutabilir. John Bowlby tarafından ortaya konulan ve anne-bebek çalışmalarını temel alan bağlanma teorisi bize gösteriyor ki erken dönemdeki ebeveynlerimizle veya bize bakım verenlerle olan deneyimlerimiz yetişkinlik yıllarındaki romantik ilişkilerimizi de etkiliyor. Yani aslında bağlanma stilimizin temelleri yaşamımızın erken dönemlerinde atılıyor ve hayatımız boyunca sürüyor. Peki…
(10 yaş altı çocuklar için…) Çocuklarımıza Normalleşmeyi Nasıl Anlatsak? Bir ebeveyn olarak sürecin başından beri aklınızın hep bir köşesinde çocuğunuz vardı, biliyoruz ki şimdi de öyle…Bazı çocuklar bu süreci öfke, kaygı gibi daha yoğun duygular deneyimleyerek ve uyum sağlamakta zorluk çekerek geçirirken bazı çocuklar ise bu sürece daha kolay uyum sağlayabilir. Bu noktada bir ebeveyn olarak çocuğunuzun zorlanmasını duygusal olarak tolere edebiliyor olmanız, çocuğunuzun nasıl hissettiğini sorarak onun duygularına, düşüncelerine nasıl hissettiğine alan açıyor olmanız oldukça önemli. Bu dönemde çocuğunuz dışarı çıktığında maskeli insanları gördüğünde kaygı, korku gibi duygular deneyimleyebilir. Veya maske kullandığında bunalarak maskesini çıkarmak, daha fazla maske kullanmak…
Sevdiğiniz bir arkadaşınızla en sevdiğiniz kahveciye gidip saatlerce sohbet etmeyi çok özlediniz; içinizde ise hala peki bir şey olur mu tedirginliği… Evet bu süreçte tüm bunları düşünüyor olmanız, yeni normal sürecini belirsiz ve kafa karıştırıcı buluyor olmanız çok olası. Yaklaşık üç aydır birçoğumuz evlerimizdeyiz; Koronavirüs ve sosyal izolasyona bağlı bizi zorlasa da bir şekilde her birimiz kendi rutinlerimizi oluşturduk ve bu düzene adapte olur hale geldik. Şimdilerde ise her yerde normalleşmeye yönelik haberler görmeye başladık. ‘‘Yeni Normal’’ diye bir kavramla bir aradayız. Elimizde normalleşme süreci ile ilgili net bir bilgi olmasa da biliyoruz ki eski hayatlarımıza sosyal mesafe, maske gibi…
Bir süredir evlerimiz çalışma yerlerimiz olmuştu; bir çoğumuz için şimdi ofis hayatına aşamalı olarak dönme zamanı… Bazılarımız çok alıştı evdeki çalışma rutinine bazılarımız ise evden çalışırken ne kadar zorlandı, can atıyor ofise dönmek için…Ofis toplantılarının yerini zoom buluşmaları aldı, ofisimiz evimiz oldu. Peki şimdi nasıl olacak? Her ne kadar bundan sonraki çalışma hayatımızı net olarak kestiremiyor olsak da bildiğimiz bir şey var ki ofise de yeni önlemlerle dönüyor olacağız. Geri dönmek bir yanıyla zor olabilir ve değişime ayak uyduruyor olmak da bir süreçtir. Son zamanlarda çok fazla değişim yaşıyor olmaya bağlı olarak bir yandan hızlıca adapte olmayı öğrenip bir yandan…